Ödüllü Yazar Serhat Kaya’yla Edebi Bir Söyleşi Ziyafeti - Mutfak Dergisi

Mobile Menu

Top Ads

Diğer Haberler

logoblog

Ödüllü Yazar Serhat Kaya’yla Edebi Bir Söyleşi Ziyafeti

21 Haziran 2025 Cumartesi

Ödüllü Yazar Serhat Kaya’yla Edebi Bir Söyleşi Ziyafeti
Sıcak yaz günlerinin hissedilmeye başladığı bol güneşli bir Antalya gününde, Türk edebiyatının son yıllarda yükselen yıldızlarından ödüllü yazar Serhat Kaya ile bir araya gelmek, adeta bir mutfakta, özenle hazırlanmış bir yemeğin kokusunu içine çekmek gibi bir deneyimdi. Serhat Kaya, son romanı Bekleme Odası ile Türkiye Okur Ödülleri’nde yarışan 1.229 eser içinde Yılın En İyi 4. Romanı, Macit Kılıçeri Roman Ödülü’nde Uzun Liste Finalisti, Baykuş Edebiyat Dergisi Ödülleri’nde Yılın Romanı ve Kanada’da North Words Konuk Roman Ödülü gibi dört farklı ödüle layık görülerek adını geniş kitlelere duyurmayı başarmış bir yazar. Aynı zamanda, deneme türündeki en son eseri Katarsis ile Türkiye Okur Ödülleri’nde Deneme Kategorisi’nde yarışan 378 eser içinde Yılın En İyi 2. kitabına seçilen Kaya, şimdi de 2022’de trajik bir şekilde hayatını kaybeden ve öldürülmesine uluslararası protestolarla dünyanın dört bir yanından tepki gösterilen Mahsa Amini’ye ithaf ettiği yeni romanı Nadide Adalet ile okurları, kader ve insan hayatında kaderin etkisini de sorgulatmaya davet edecek bambaşka bir yolculuğa çıkarmaya hazırlanıyor. Bu söyleşide, Kaya’nın eserlerini bir mutfak masasında sunulan, her biri ayrı bir lezzet barındıran tabaklar gibi ele almaya çalıştım, kendisini dinlerken hem kaleminin aromalarını tattık hem de Türk edebiyatındaki yerini ve okurların gönlündeki etkisini konuştuk.

 

Bekleme Odası: Bir Edebi Şölen

Söyleşiye gitmeden ve yazarla tanışmadan önce Bekleme Odası’nı okuduğumda, kendimi Paris’in dar sokaklarında, bir yanda melankolik bir yağmurun altında, diğer yanda insan ruhunun derinliklerinde bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Roman, bir Fransız karakterin, Oliver Nathan’ın gözünden anlatılıyor ve Türk edebiyatında alışılageldik kalıplardan sıyrılarak evrensel bir anlatı panoraması sunuyor. Kitapyurdu’ndan eseri temin ederken okur yorumlarına da baktım, bir okurun yorumunda dediği gibi, “Serhat Kaya değil de ünlü bir yabancı yazarın adı yazsa, eminim bu kitap Türkiye’nin en çok satanlarından biri olurdu.” Bu yoruma kitabı okumuş biri olarak katılıyor, Kaya’nın Türkçeyi ustalıkla kullanırken, yerel motiflerden sıyrılarak evrensel bir dil yaratma yeteneğini özetlediğini düşünüyorum. Romanın akışı, adeta bir kaşıkla yavaş yavaş tadına varılan bir çorba gibi; her yudumda yeni bir tat, yeni bir duygu keşfediyorsunuz. Kaya, Bekleme Odası’nın yazım sürecini anlatırken kendimi tutamadım ve Mutfak Dergisi olduğumuz için; “Edebiyatla Mutfak arasında nasıl bir bağ kurabilirsiniz?” diye sorunca Kaya’dan; “Bir bakıma benziyorlar. Edebiyat, bir mutfak gibidir; doğru malzemeleri, doğru ölçülerle bir araya getirirseniz, ortaya unutulmaz bir lezzet çıkar. Ama asıl mesele, o yemeği kiminle paylaştığınızdır” yanıtını aldım. Aslında sırf bu cümle bile, onun yazma felsefesini de yansıtıyor: Okurla kurulan bağ, bir sofrada paylaşılan yemeğin sıcaklığı gibi. 1000Kitap adlı platformda bir okurun, “Harikulade bir akış, muazzam bir final... Serhat Kaya underrated olmamalı,” yorumu, bu sofranın ne kadar geniş bir kitleye hitap ettiğini de gösteriyor. Roman, Paris’te başlayan bir hikâyeyi, insan ruhunun evrensel bekleyişleriyle harmanlayarak, okuru bir film sahnesinin içine çekiyor. Büyük yazar Zülfü Livaneli’nin Bekleme Odası ve Serhat Kaya’nın romanları için söylediği ve arka kapakta yer alan, “Serhat Kaya romanları, kendilerini zevkle okutmanın yanı sıra yerellikten çok genel insan davranışlarının izini sürerek edebi bir panorama yaratıyor,” sözleri de bu evrensel lezzetin altını çiziyor. Bekleme Odası’nı okurken beni en çok etkileyen, Kaya’nın karakterlerin iç dünyasını bir şef titizliğiyle işleyişi oldu. Oliver Nathan’ın bekleyişi, sadece bir mekânda değil, ruhun derinliklerinde bir arayış olarak sunuluyor. Kitabı okurken not aldığım alıntılardan bir tanesi, bu hissi çok güzel özetliyor: “Umut ve umutsuzluk, insanı yolculuğa çıkaran trenler gibidir. İter arkasından olduğu yerden başka yönlere doğru, başka zamanlara ve başka yarınlara.” Bu cümle, adeta bir baharat gibi, romana tat katan o derin felsefi dokunuşlardan biri.

 

Katarsis: Zihnin Arınma Mutfağı

Söyleşi akıp giderken, Kaya’nın deneme türündeki sevilen ve ödül alan bir diğer eseri Katarsis’e de değindik. Türkiye Okur Ödülleri’nde Deneme Kategorisi’nde yılın en iyi 2. kitabı seçilen Katarsis, bence bu türe yepyeni bir soluk getiriyor. Yine 1000Kitap’ta gördüğüm bir okurun, “Deneme ve kişisel gelişim türündeki kitaplar genelde direktifler yağdırır; sev, terk et, bağışla der. Ama Serhat Kaya, bireyin problemi yaşarken ve aşarken geçtiği-geçebileceği süreçleri gerçekçi bir şekilde aktarıyor” yorumu, bu eserin neden bu kadar sevildiğini açıklıyor. Kaya, Katarsis’i yazarken, “İnsan, zihninde bir arınma döngüsü kurmalı. Sizin ana konunuz olan, yine mutfak üzerinden bakacak olursak bu, bir mutfakta önceden kalan yemek artıklarını temizleyip yeni bir tarif için tezgâhı hazırlamak gibi” diyor. Bu metafor, onun yazım tarzının ne kadar içten ve samimi olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu açından bakınca Katarsis, adeta bir zihin detoksu gibi. Okurken, kendi iç dünyanızda biriken tortuları fark ediyor ve onları birer birer temizlemek için ilham alıyorsunuz. Kaya’nın bu eserdeki sade ama derinlikli anlatım dili, bir bardak nane limon çayı gibi ferahlatıcı. Okurlar, bu kitabı genelde “sohbet havasında, su gibi akıp giden” bir eser olarak tanımlıyor ve bence bu, Kaya’nın okurla kurduğu samimi bağı ve okuru yormayışını en iyi şekilde yansıtıyor.

 

Nadide Adalet: Mahsa Amini’ye Bir Selam

Söyleşinin en heyecan verici kısımlarından biri de Kaya’nın önümüzdeki aylarda yayımlanacak olan yeni romanı Nadide Adalet üzerine konuşmamız oldu. 2022’de İran’da trajik bir şekilde hayatını kaybeden Mahsa Amini’ye ithaf edilen bu roman, bir kadının özgürlük mücadelesini ve insan ruhunun direncini anlatıyor. Kaya, bu romanı yazarken, “Bir hikâyeyi anlatmak, bazen bir sofra kurmak gibidir. Mahsa Amini’nin hikâyesi kitabın içinde hiç yok ama adı başka, kaderi başka, sınavları başka bir kadın üzerinden anlatılan hikayeyle bu sofrada herkesin tatması gereken bir gerçeklik var. Onun cesareti, adaleti arayan her insanın tabağında olmalı” diyor. Bu sözler, Kaya’nın edebiyatı gerçek manada bir sosyal ve insani sorumluluk platformu olarak da gördüğünü gösteriyor ve bence bu tavrı en az aldığı ödüller kadar değerli. Nadide Adalet’in, Kaya’nın evrensel anlatım dilini bir adım öteye taşıyacağına ve bu romanın farklı dillere de çevrilecek olmasıyla yazarı global başarılara uzanabilecek yeni bir yolculuğa çıkaracağına inanıyorum. Bekleme Odası’nda Paris sokaklarında gezinen okur, bu kez İran’ın tozlu yollarında, bir kadının adalet arayışına tanık olacak. Kaya’nın bu romanı yazarken Mahsa Amini’nin hikâyesinden nasıl ilham aldığını sorduğumda, “Onun gördüğü zulüm karşında gösterdiği tavır ve hayatı pahasına ortaya koyduğu mücadele, kelimelerime rehber oldu. Edebiyat, sadece anlatmaz; hatırlatır ve dönüştürür” yanıtını verdi. Bu, onun kaleminin yalnızca estetik değil, aynı zamanda hem duyarlı hem de dönüştürücü bir güce sahip olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.


Söyleşiye gelirken kendisine dair yaptığım araştırmalardan sonra mutlaka sormam gereken önemli bir soru vardı aklımda; bir erkek yazar olarak kadınları konu alan büyük hikayeler yazmanın ve farklı coğrafyalardan insan hayatları anlatmasındaki motivasyon nedir? Hiç düşünmeden yanıtladı; “Yaşamak. Başka hayatlarda, başka zamanlarda var olmak ve bu var oluşu tadarken de başka insanların neler hissettiğini, ömürlerini nasıl ve hangi zor şartlar altında geçirdiklerini yazarak başkalarına anlatmak, onları da başka hayatlar yaşamaya bir kitap vesilesiyle kısa süreli de olsa ortak etmek. Sadece kadın hikayeleri yazmıyorum, Bekleme Odası’ndaki 2 ana karakter de erkekti mesela. Ama okurlarca çok sevilen, sahiplenilen Azad veya nasipse yayımlamayı planladığımız Nadide Adalet doğrudan kadın hikayesi, biri kendi topraklarımızdan ötekisi komşudan, İran’dan. Fakat acıların ve mücadelelerin sınırlarla falan ayrılmaları söz konusu bile değil, gözler değil belki ama gözlerden akan yaşlar hep aynı renk. Benim kitaplarımda bazı dönemlerde özellikle kadın hikayelerini bilinçli olarak tercih edişimse bir başka kişisel gerekçe kaynaklanıyor; o da anlamak ve sindirerek anladığım bir duyguyu daha fazla kişiye anlatmak. Geride kalan hayatım boyunca okuduğum kitaplar, makaleler, izlediğim filmler, oyunlar, belgeseller, hemen hemen hepsinde en çok acıyı kadınlar çekmiş, dinlediğim en güzel şarkılar hep kavuşulamamış, acısını sırtlayıp ya fiziki bir yerden ya da tümden dünyadan göçüp gitmiş kadınların ardından yazılmış büyük eserler. Kadınlar daha çok bedel ödemiş. Konuya sadece aşk vb üzerinden de bakmasak, sonuç değişmiyor, Mesela Madam Curie. 1934 yılında Fransa'da kan kanserinden öldü. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona bilim için ölen kadın denildi. Ki hayatı da çoklu zorluklar kumkuması gibi, eşine at arabası çarpıyor ve adam ölüyor, Madam Curie 2 çocuğuyla dul kalıyor… Şimdi bunu tarih anlatmış, biz de başkalarına anlatacağız, Madam Curie, hayatı zorluklar ve adanmışlıklarla geçmiş yüzbinlerce kadından sadece bir tanesi. Nadide Adalet’te Mahsa Amini’yi anlatmıyorum, kitabım onun hikayesine benzeyen 1 tane bile detay içermiyor ama adı başka yaşı başka olan diğer kadınlar var, kaderini değiştirmeye, kötüye giden işleri kendisi ve sevdikleri adına lehte düzeltmeye çabalayan başka kadınlar. Ben anlatıyorum, kitabımı okuyan birisi de kendi perspektifinden bakarak başka kadın hikayesini tuvaline resmetmeli, bir başkası beyaz perdeye yansıtmalı, bir diğeri tiyatro sahnesinden haykırmalı duyulmayan, anlaşılmayan kadınları. Benim yazdığım kitaplar bu şekilde teşvik edici tetiklemeler yaratırsa, inanın bu gelişme benim için ödüller almaktan çok daha mutluluk verici olur.”


Ödüllü Yazar Serhat Kaya’yla Edebi Bir Söyleşi Ziyafeti

Serhat Kaya ve Türk Edebiyatındaki Yeri

Görünen şu ki, Serhat Kaya, Türk edebiyatında kendine özgü ve kalıcı bir yer ediniyor. Yine farklı bir kitap platformunda bir okurun, “Serhat Kaya hep Azad ve Bekleme Odası gibi romanlar yazmalı, bu türün dışına çıkmamalı” yorumu, onun romanlarındaki sürükleyici anlatının ne kadar sevildiğini gösteriyor. Azad adlı romanına dair de çok olumlu yorumlar gördüğümü fakat henüz okumadığımı kendisine söylediğimde “Azad, en sevdiğim kitabım” yanıtını alınca şimdiden okumak için açıkçası hem meraklandım hem de iştahlandım. Ancak bana göre Serhat Kaya, sadece romanlarıyla değil, deneme türündeki eserleriyle de okurların zihninde kalıcı izler bırakıyor. Onun eserleri, bir mutfakta özenle hazırlanmış, her bir malzemesi düşünülerek seçilmiş yemekler gibi. Bekleme Odası’nın Paris’ten yükselen evrensel sesi, Katarsis’in zihinsel arınma sunan samimi dili ve Nadide Adalet’in insanlık adına kurduğu sofra, Kaya’yı Türk edebiyatında hem yerel hem de evrensel olarak kalıcı bir figür haline getireceğe benziyor. Kaya’nın eserleri, adeta bir mutfakta buluşan farklı tatlar gibi; her biri ayrı bir lezzet sunuyor ama hepsi bir arada bir şölen yaratıyor. Yayımlandıktan sonra geçen 6 ay içinde gördüğü ilgiyle 3. Baskıyı yapan Bekleme Odası, onun okurlarla kurduğu bu sofranın ne kadar hızla geniş bir kitleye ulaştığını da gösteriyor. Hiç tarafsız olamayacağım, Zülfü Livaneli gibi usta bir ismin Kaya’yı övmesi de onun Türk edebiyatındaki yerini pekiştiriyor.

 

Son Söz: Bir Edebi Sofra Daveti

Serhat Kaya ile yaptığım bu söyleşide karşılıklı sadece kahve içtik ama genel sohbet akışı ve kendisinin yüksek tevazu sahibi oluşundan ötürü sanki bir mutfakta lezzetli yemeklerden kurulmuş bir masada geçirilen keyifli bir akşam yemeği gibiydi. Özellikle başka insanlar için kalemiyle bir şeyler yapma çabasındaki içtenliği, kitaplarında anlatmayı seçtiği, kurguladığı hikayelerdeki gerçekçi ve paylaşımcı yaklaşımı bir okur olarak benden geçer not aldı. 2020’den bu tarafa, 30’a yakın farklı yazarla söyleşi yaptım ama, dünyaca ünlü yazarların çok bilinen sözlerinden alıntılar yapmayan, klasik aforizmalarla konuşmayan, hatta bir ara kendisine saydığım büyük yazarlardan hangisine kaleminizi benzetirsiniz diey sorduğumda; “o isimler çok büyükler, onlara yazar denirken, bana onların yanında sadece yazan denilebilir” demesi ve deyişindeki samimiyeti ile sanırım en çok etkilendiğim “yazar” Serhat Kaya oldu. O demeyebilir ama bence kendisi kesinlikle bir yazar hem de iyi bir yazar. Mesela benim Psikoloji mezunu olup, editörlük yapmaktan daha çok mutlu olduğumu keşfetmem çok zaman almıştı. İnsanların dünyaya geldikten sonra meslek seçimlerinde içlerinden yükselen tutkulara paralel sahip oldukları yeteneklerine de uyacak doğru meslekleri seçebilmeleri gerçekten kolay değil, Serhat Kaya asıl bunu başarmış. Geriye dönük kariyerine bakınca 90’ların sonunda amatörce başladığı tiyatrocu olma yolcuğu, 2000’lerin başında profesyonel olma maksadıyla konservatuvara, ardından şehirleri gezen turnelere, gösterilere, kısa ve uzun metraj sinema filmi senaristlikleri ve ardından gelen 8 ayrı kitap, ki devamı da geleceğe benziyor, o hep yazmış, hep anlatmış, karşında sadece 2 saat oturmuş biri olarak söyleyebilirim ki anlatıcı olma yetisine fazlasıyla sahipmiş ve bence o bunu çok küçük yaşlardayken fark etmiş, iyi ki de yazar olmuş.

 

Onun eserleri, sadece kelimelerden oluşan sayfalar değil; her biri okuru düşünmeye, hissetmeye ve dönüşmeye davet eden birer tabak gibi. Bekleme Odası, Paris’in sokaklarında bir gezinti; Katarsis, zihnin arınma mutfağı; Nadide Adalet ise insanlık adına kurulan bir adalet sofrası. Kaya, söyleşimizdeki son cümlesinde, “Edebiyat, bir sofradır; herkes o sofradan kendi payına düşen lezzeti alır” diyor ve ben, bu sofraya her okurun davetli olduğunu düşünüyorum. Mutfakdergisi.net olarak, Serhat Kaya’nın kaleminden çıkan tüm edebi lezzetleri tatmanızı ve onun kurduğu sofrada bir yer edinmenizi öneriyoruz. Kendinize bir iyilik yapın ve ilk olarak Bekleme Odası’nı okurken, bir fincan kahve eşliğinde Paris’in sokaklarında kaybolun. Ardından Katarsis’le zihninizi tazeleyin. Ve son olarak yazarın 8. Eseri yayımlanınca, Nadide Adalet’le, Mahsa Amini’nin ve tüm mücadeleci kadınların cesaretine bir selam gönderin. Yazarın tüm eserleri Kitapyurdu’nda var ve şimdiden hepinize keyifli okumalar!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Önizle