Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi - Mutfak Dergisi

Mobile Menu

Top Ads

Diğer Haberler

logoblog

Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi

10 Eylül 2025 Çarşamba

Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi
Mutfak Dergisi.net dergisi olarak, edebiyatın lezzetli dünyasında özel tatlar keşfetmeye devam ederken, bir söyleşiyle usta yazar Serhat Kaya ile buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Son kitabı Nadide Adalet ile adalet kavramını edebiyatın prizmasından inceleyen Kaya, okurları hem düşünmeye hem de duygusal bir yolculuğa davet ediyor. Yazarın kaleminden dökülen satırlar, adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, her bireyin vicdanında nasıl tartıldığını net bir biçimde gözler önüne seriyor. Ödüllü yazar Serhat Kaya’yla edebiyatın toplumsal yansımaları, karakterlerin iç dünyası ve günümüz Türkiye'sinin aynası olan eserleri üzerine Antalya’da samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Haydi, bu keyifli söyleşiye kulak verelim ve edebiyatın adil bir sofrasında yerimizi alalım.



***

Nadide Adalet romanınızda adalet kavramını merkeze alıyorsunuz. Bu kitabı yazma sürecinde, adaletin sizin için ne anlama geldiğini nasıl şekillendirdiniz?

Adalet, her insan için bir terazi gibi ama her kalpte dengesizce sallanan bir yük aynı zamanda; bazen bir damla gözyaşıyla eğilir, bazen bir fısıltıyla doğrulur. Nadide Adalet'i yazarken, vicdanın o ince ipliğini sıkıca tuttum sanırım, çünkü adalet sadece mahkeme koridorlarında yankılanmaz, her bireyin gölgesinde saklı bir hikâyedir. Yaratım sürecinde, gerçek hayatta var olan gerçeklerle, çoğu zaman da acılarla bezeli vakalarla beslendim, ki her satırda o gerçekliğin izi, bir yara gibi son kez her zihinde kanasın ve benzer adaletsizlikler, haksızlıklar bir daha yaşanmasın istedim. Tabii bu biraz da temenni, sadece benim ya da sizin istemelerimizle düzelecek kadar kolay şeyler değil maalesef.

Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi

Romanınızda kadın cinayetleri ve toplumsal şiddete dair çarpıcı sahneler var. Sahneler diyorum çünkü şahsen bu söyleşiden önce romanı okudum ve adeta film izler gibi okudum. Bu konuları edebiyata taşırken, gerçek hayattaki olaylardan nasıl ilham aldınız?


Kadın cinayetleri, toplumun karanlık bir köşesinde pusuya yatmış canavarlar gibi; her haber, bir bıçak darbesiyle yeniden kalplerimize iniyor. İlham ise, ne yazık ki gazetelerin mürekkebinden, sokakların sessiz çığlıklarından gelmeyi sürdürüyor. Asıl mesele bu sesleri duyuyor olmak ve başka insanların dertlerini dert edinmek. Edebiyata taşırken, o şiddeti soyut bir fırtınaya dönüştürdüm; karakterlerim, ezilen ruhların aynası olsun diye, her darbede bir parça kendilerini aradılar. Gerçek, daima acımasız bir öğretmendir; ben de kalemimle onu yumuşatmadım, aksine, okurun yüreğine kazıdım ki, o canavar uyanmasın diye hepimiz nöbet tutabilecek duyarlılığı tekrar kazanalım.

 


Nadide Adalet'te kadın karakterler güçlü ve kırılgan yönleriyle ön planda. Kadınların adalet arayışını nasıl betimlediniz?

Kadınlar, kökleri derinde, dalları göğe uzanan ağaçlar gibi aslında ama rüzgâr her seferinde onları sınıyor ve bu sınanma Orta Doğu’daki kadınlar için daha sık tekrarlarla yaşanıyor. Romanımda, adalet arayışlarını bir nehir gibi akıttım; bazen sakin, bazen coşkun, ama her zaman derin. Kırılganlıklarını gizlemedim, çünkü o kırıklar, güçlerinin kaynağı; her yara, bir hikmet taşır. Betimlerken, onların gözlerinden baktım dünyaya, ki okur da o gözlerle görsün: Adalet, bir kadının elinde, en yumuşak dokunuşla en sert darbeyi vuracak kadar kudretlidir, bunun doğru anlaşılmasına gayret ettim.

Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi

Edebiyat dünyasında kadın yazarların ve eserlerinin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin eserinizde tek başına kadın kavramının bu etki var mı?


Kadın ya da erkek olarak herhangi bir konuyu ayırt edici tonlar ve tanımlarla konuşmayı sevmiyorum. Edebiyat, kocaman bir bahçe; kadın yazarlar da o bahçenin en renkli çiçekleri, rüzgârla dans eden, toprağımızı, yani tüm canlılığı besleyen. Virginia Woolf, Adalet Ağaoğlu, Austen, O’Connor, Didem Madak, Sylvia Plath ve diğer özel kalemler olmadan edebiyat gibi bizler de eksik kalırız. Edebiyat dünyası, kadın sesleri olmadan yarım bir senfoni; biz erkek yazarlar, onlardan öğrendikçe tamamlanırız.

 

Toplumsal cinsiyet rolleri, romanınızda nasıl bir rol oynuyor? Şiddet döngüsünü kırmak için edebiyatın gücü nedir?

Cinsiyet rolleri, toplumun görünmez zincirleri; erkekleri tahta oturtur, kadınları gölgede bırakır ama her zincir bir gün kırılır. Romanımda, onları bir ayna gibi tuttum önümüze: Şiddet döngüsü, o zincirlerin gıcırtısından doğar. Edebiyatın gücü, o gıcırtıyı bir çığlığa dönüştürmekte; okura zincirleri fark ettirir, belki bir satırla kırar. Kalemimle döngüyü göstermedim sadece, okura "sen kır" dedim; çünkü edebiyat, sessiz bir devrimci, toplumun uykusunu kaçıran bir fısıltı.

 

Yeni kitabınızda şiddet temalarını işlerken, okurların duygusal tepkilerini nasıl öngördünüz?

Şiddet, bir alev gibi; yakar ama külünden yeni bir ışık doğar. Okurların tepkilerini öngörürken, kendi yüreğimi tarttım önce: Bazıları öfkeyle kalkacak masadan, bazıları gözyaşlarıyla sarılacak kitaba. Nadide Adalet'te duygular iç içe geçiyor. Tepkiler, kitabın ruhu; şiddet sahneleri, sadece bir uyarı değil, bir ayna – okur, kendi gölgesini görsün diye yazdım, ki değişim, o gölgede başlasın.

 

Edebiyat dünyasının güncel sorunları neler? Sizce yazarlar bu sorunlara nasıl katkı sağlayabilir?

Edebiyat dünyası, ucu bucağı olmayan bir orman gibi; ormandaki dönemsel yangınlar, fırtınalar arasında insan yolunu aramaya devam ediyor. Bazen sansür dalları keser, ticari rüzgârlar yaprakları soldurur. Güncel sorunlar, ifade özgürlüğünün daralan alanı ve çeşitliliğin ezilmesi biraz. Yine de çok içerik çıkıyor, yeni eserler, yeni yazınlar, lakin yeterince üzerine konuşulmuyor, tartışılmıyor. Oysa edebiyatın asıl dönüştürücü etkisi, okumaların üzerine konuşmak hem de başka şeyleri, başka olguları, hiç konuşulmayan tüm sesi kısılmış düşünceleri yeniden açığa çıkartmak. Yazarlar, katkı için kalemlerini kılıç gibi kuşanmalılar; hikâyelerle duvarlar aşılsın, sessizlik yırtıp atılsın. Şahsen, her eserimde bir tohum ekerim; Nadide Adalet gibi, adaleti savunurum ki, orman yeşersin yeniden. Katkı, hiçbir zaman susmak değildir, fısıldamakla başlar her şey ve küçük fısıltılar bir araya gelince dev bir sel olur. Ümitvar olmayı elden bırakmamak gerekiyor.

 

Sanatın, özellikle edebiyatın, toplum üzerindeki dönüştürücü gücünü nasıl tanımlıyorsunuz?

Sanat, bir ayna ve bir fırça; önce toplumu yansıtır, sonra boyar onu. Edebiyatın dönüştürücü gücü, sessiz bir büyüde: Okuru kendi karanlığıyla yüzleştirir, ışığı gösterir. Tanımlamak gerekirse, bir köprü – acıdan umuda uzanır. Ben, kalemimle o köprüyü kurarım; toplum, üzerinden geçtikçe değişir, çünkü sanat, vicdanı uyandıran bir rüzgâr, kalpleri ezen zincirleri eriten bir ateş. Tabii bunların hepsi fark edebilenler içindir.

Edebiyatın Terazisinde Serhat Kaya’yla Bir Söyleşi

Siz Realizm akımında yazan bir kalemsiniz. Nadide Adalet ile kadın cinayetlerine dikkat çekiyorsunuz. Sanatın bu tür toplumsal yaralara merhem olup olmadığını düşünüyor musunuz?

Sanat, yaralara merhem değil, belki bir bıçak olur bazen, yarayı daha çok açar ki iyileşsin, kanasın ki temizlensin ister. Kadın cinayetleri gibi yaralar, toplumun derin kesikleridir; Nadide Adalet'te, o kesikleri gösterdim, merhem sürmek yerine, "Bakın, bu sizin, hepimizin elinizden" oldu dedim. Merham olup olmadığını mı? Evet, mutlaka bir eşikten sonra olur; bir kitap, binlerce vicdanı harekete geçirir, bir resim binlerce gözyaşı dökerse bu olur. Sanat, iyileştirir ama önce acıyı hissettirerek, toplumu harekete geçirmek gerekiyor.

 

Son olarak, okurlara Nadide Adalet ve edebiyatın toplumsal rolü hakkında ne söylemek istersiniz?

Yazan, yazdığıyla zaten söyleyeceklerini eserin içinde bütünüyle söylemiştir. Nadide Adalet bir terazi; elinize alın, tartın, elbette önce kendinizi, kendi hayatınızı. Adalet, orada saklı zaten. Edebiyatın rolü, burada bir lamba gibi; karanlıkta yol gösterir, toplumun yaralarını aydınlatır. Okuyun, hissedin, değişin; çünkü her kitap, bir adım ve o adımların sayısını aynı yöne giden insanlarla arttıkça, yeni bir dünya kurma potansiyeline sahip, bu umudu korumak gerek hem de her koşulda, tüm “rağmenlere” karşın. Teşekkür ederim, bu yolculukta yanımda olun, ben de sizin yanınızda olayım, çünkü Abbas’ın söylediği gibi, “gece uzun, gündüz uzun ama hayat kısa” Birlikte daha güzel ve daha anlamlıyız.


***

Serhat Kaya ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi, Nadide Adalet’in sadece bir roman değil, aynı zamanda toplumun vicdanına tutulan bir ayna olduğunu bir kez daha gösterdi. Edebiyatın, adalet arayışından kadın cinayetlerine, toplumsal yaralardan değişim umuduna kadar uzanan geniş bir yelpazede nasıl dönüştürücü bir güç olabileceğini Kaya’nın sözlerinden ilhamla anlıyoruz. Mutfak.net olarak, bu derin ve etkileyici sohbet için Serhat Kaya’ya teşekkür ediyor, okurlarımızı bu güçlü eseri keşfetmeye ve edebiyatın sofrasında kendi adaletlerini tartmaya davet ediyoruz. Nadide Adalet şimdi Kitapyurdu’nda. Yeni hikayelerde buluşmak üzere!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Önizle